3 Aralık 2008 Çarşamba

TESTOSTERON; NE SENİNLE NE SENSİZ…


Oyun Atölyesi’nde 2008- 2009 sezonunda sahnelenmeye başlanan ‘Testosteron’ adlı oyunu izlemeye giderken üzerimde bir gerginlik vardı. Düşünsenize bu ülke ‘Vajina Monologları’nın da sahnelendiği bir ülkeydi ancak bırakın oyunu izlemeyi ismini duyar duymaz rahatsız olan kişi sayısı kim bilir kaç tane idi? Hem metnin de bu rahatsızlığa içtenlikli bir destek verdiği ve kadın meselelerinin oldukça iç daraltıcı biçimde ele alındığı da bir gerçekti. Ancak oldukça zeki bir adam olduğuna kanaat getirdiğim oyun yazarı Andrzej Saramonowicz, temellerini Hollywood senaristlerinin attığını düşündüğüm kendini ispiyonlama geleneğinden de yararlanarak, daraltmadan düşündüren bir oyuna imza atmış.

Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinde oyunculuk eğitimi almış bedenlerde can bulan oyunun farklı milletlerden karakterlerine, hiçbir yabancılık çekmeyişimiz zannediyorum ki hem yazarın insanlığa ve erkekliğe dair ortak noktalar üzerinde başarı ile durmuş olmasından, hem de Oyun Atölyesi ekibinin oyunu sahneye koymadaki başarısından kaynaklanıyordu. (Bu savımı kanıtlayabilmek için oyunun başka bir kumpanya tarafından sahnelenişini izlemeyi ne çok isterdim!) 

Oyunculuk, çeviri, yönetim ve ışık kullanımının ötesinde sahne tasarımını gerçekleştiren Bengi Günay’a ait olduğunu düşündüğüm, oyundaki tüm kargaşaya sebep olan gelinin, bir erotik ikon olan Mae West ile simgelenmesi fikri de, takdire şayandı! Bahsi geçen mevzu erkekler ve onların oldukça basit kurallara dayanan yaşayış biçimleri olunca sahnede hem Salvador Dali sergisini ziyaret eden ‘nitelikli’ azınlığın, hem de sinema salonlarına koşar adım giderek Recep İvedik’i seyretmelere doyamayan sınıflanamaz kalabalığın yan yana oturup, güle eğlene izleyeceği bir oyun ortaya çıkmış . Kişisel dileğim, her ne kadar Oyun Atölyesi’nin buna ihtiyacı olmasa da, ‘tamamen duygusal’ sebeplerle, İvedik tayfasının Moda’ya kısa bir ziyaret yapmasıdır. Onları tahmin edemeyecekleri bir şekilde zihin jimnastiği yapmaya yönelteceğini düşündüğüm oyunun, aynı zamanda kahkahalara boğmak konusunda da aşağı kalır yanı olmadığını söylemekte yarar var. 

‘Depresyondayım, unutuldum, aldatıldım’ sözleri bir erkek tarafından yazılmış olsaydı sanırım ona ilk sormamız gereken ‘Hormonal dengesizliğin olmasın?’ sorusu olmalıymış çünkü yapılan araştırmalar, testosteron eksikliğinin seksüel fonksiyon ve istek azalması, yaygın kanının aksine; entelektüel kapasitede azalma, konsantrasyon kaybı, yorgunluk, kızgınlık ve sonucunda da depresyona yol açtığını göstermiş. ( Obezite de cabası!!) Sanırım araştırmaların doğruluk payını da, tiyatro salonunu dolduran kalabalıktan yükselen şen kahkahalar kanıtlıyordu. Uzun lafın kısası,bana kan,revan ve bol bol küfre rağmen erkeklerin olmadığı bir dünyada ne kadar çok sıkılacağımızı ve varlıklarından ne kadar çok keyif aldığımızı bir kez daha hatırlatan bu oyun, ne tuhaftır ki biz kadınlar olmasak onların ne yapacaklarını bilemez varlıklar olup çıkacaklarını anlatıyordu.